­

Daha: Masumiyetin önlenemez yitirilişi

Cuma, Ocak 19, 2018


  Ünlü oyuncu Onur Saylak’ın ilk uzun metraj filmi olma özelliğini taşıyan Daha filmi ülkemizde vizyona girdi. Oyunculuğuyla tanıdığımız Onur Saylak bu sefer yönetmen koltuğunda bizlere eşlik ediyor. Ulusal ve uluslararası birçok yarışmada ödül kazanan Daha filmini beyaz perdeye aktaran Onur Saylak, Hakan Günday’ın eşsiz eseri Daha’yı beyaz perdeye uyarlayarak elini büyük bir taşın altına koyuyor. Senaryosunu Doğu Yaşar Akal ve Onur Saylak’ın kaleme aldığı Daha filminin oyuncu kadrosunda Tuba Büyüküstün, Ahmet Mümtaz Taylan, Erkan Avcı, Turgut Tunçalp, Hayat Van Eck gibi isimler yer alıyor.

Gaza (Hayat Van Eck), küçük bir Ege kasabında babasıyla birlikte yaşayan 14 yaşındaki bir gençtir. Hayata dair umutları olan Gaza’nın tek amacı kendine iyi bir hayat kurmaktır. Bu yüzden babasının yanından ayrılmak, kendine ait bir dünyada özgür bir şekilde yaşamak ister ancak olaylar istediği gibi gelişmez.

Babası Ahad (Ahmet Mümtaz Taylan), oğluna karşı oldukça acımasız davranan bir yandan da göçmen kaçakçılığı yaparak geçimini sağlamaya çalışan gaddar bir babadır. Filmin açılış sahnesindeki güçlü etki, izleyicinin filme karşı ilgisini çekmesine neden oluyor. Film boyunca bir baba – oğul arasındaki ilişkinin nasıl bir durumu dönüştüğüne tanık oluyoruz.

Filmin oldukça karanlık bir atmosferde başlaması, hikayenin sert ve vurucu bir etkiye sahip olduğunun sinyallerini veriyor bizlere. Ahad’ın hırçın tavırlarıyla Gaza’nın ne yaptığını bilmeyen halleri bir arada uyumlu bir tablo çizmişler. Bu zıt duygu durumlar filmin akışına göre tutarlı bir hale bürünmüş. Sanki aralarında görünmez bir anlaşma varmış gibi davranan bu baba- oğul, göçmenlere karşı oldukça empatiden yoksun davranış sergilerler.

Göçmenlerin kendilerini onlara ifade edememesi, temel bir iletişimsizlik örneği olarak yorumlanabilir. Burada aslında insanların birbirini anlayamayan varlıklar olduğunun altı çizilmeye çalışılıyor. Gaza’nın kendi arkadaşlarıyla olduğu sahneler oldukça normal bir ortamda geçer. Buradaki gençler kendi aralarında rap şarkılar söyleyerek gençliğin o heyecan verici yönünü yansıtmaktadır. Bu durum Gaza’nın karşılaştığı bir şey değil çünkü onun etrafında yıkım, öfke ve kaos hakimdir.

Ahad’ın hayata olan bakış açısı gençlik yıllarında elde ettiği tecrübelerden kaynaklanır. Ona göre hayat ve tüm insanlar çok kötüdür. İyi olmak onun için zayıflık belirtisidir çünkü iyi insanların hayat için uygun olmayacağını düşünür. Gaza’nın iyiliğe yönelmesini engellemek adına ona hayatın karanlık ve sert yüzünü göstermeye ant içmiş gibi davranır. Oğlunu yanına alırsa her şey daha kolay olur onun için çünkü. Birlikte çalışmanın verdiği rahatlığı tatmak ister. Gizli yürüttüğü bu kaçakçılık işlerini hızlandırmak adına oğlunu bir alternatif olarak görür Ahad.

Filmin şiddet dozu oldukça yüksekti. Dolayısıyla filmi izlerken yer yer rahatsız oldum. Çünkü yönetmen bizlere aslında hayatın çok acımasız bir şey olduğunu hatırlatıyor kamerasıyla işaret ettiği noktalarla. Bir kadının çaresizliğini izlerken siz de çaresiz hissediyorsunuz. Çünkü eliniz kolunuz bağlı bir şekilde sadece oturduğunuz koltukta bir kadının acılı feryatlarını duyuyorsunuz. Bu birçok izleyici için çok zor bir durum. Bu bana Haneke'nin filmlerini hatırlattı. Haneke de izleyicisini rahatsız etmek için her türlü girişimde bulunan başarılı bir yönetmen. Dolayısıyla bu noktada Onur Saylak, Haneke'nin izinden gitmişe benziyor.

Gitme ve kalma ikilemi arasında gidip gelen Gaza, bir süre sonra göçmenlerle arasında bir bağ kurar. Bu bağ başlangıçta oldukça iyi niyetli bir şekilde ortaya çıktı. Ancak zamanla bu iyi niyet bambaşka bir şeye dönüştü. Bir babanın evladına yapabileceği en büyük kötülüğü yaptı Ahad ona: Çocuğunu kendisi gibi yetiştirmeye çalıştı. Ona çok kötü bir şekilde davranıp, kötü olması gerektiğini öğretti her fırsatta.

Etrafında yaşanan bu kötülüklere katlanamayıp kaçıp gitmek istese de ipler babanın elindeydi. Gaza nereye gitse babası bir şekilde engelleyip yolunu kesti. Oğlunun onun gibi sisteme kafa tutmasını istedi en çok. Çünkü Ahad bir anti-kahraman temsiliydi. Onun hayatında iyiye dair en ufak bir şey yoktu. Dolayısıyla etrafındaki iyi ve olumlu ne varsa yok etmeye programlı gibi davranıyordu.

Filmimiz bizlere Gaza’nın duygusal dönüşümünün nasıl olduğunu anlatmaya çalışıyor. Gaza aşık oluyor, ağlıyor, acı çekiyor, pişman oluyor ve her şeyi bırakıp gitmek istiyor. Oysa babası sadece oğlunun yanında kalmasını ve her şeyin olduğu gibi devam etmesini istiyor. Babanın umudu tamamen tükenmiş vaziyette. Oysa Gaza’nın hala umudu var ama babası onu elinden almaya çalışır.

Görüntü yönetmeni Feza Çaldıran’ın başarısı filme çok sağlam bir şekilde etki etmiş. Kadrajlar oldukça etkileyici bir şekilde aktarılmış. Bazı sahnelerde kullanılan ışıklar filmi çok farklı bir boyuta taşımış. Özellikle Ahad ve Gaza’nın bazı sahnelerinde ışığın kullanımı karakterlerin ruh halini yansıtma konusunda oldukça başarılı olmuş. Beni en çok etkileyen kısım görüntü yönetmenliği oldu. Daha sonra senaryoyu çok başarılı bulduğumu söylemek isterim. Aynı zamanda oyunculuklar çok yerindeydi. Hayat Van Eck’in oyunculuğunu başarılı buldum. Ahmet Mümtaz zaten başlı başına bir efsane. Bir karakteri bu kadar iyi bir şekilde yansıtmak ancak onun gibi birine yakışırdı. Filmde göçmenlerin yaşadığı zorluklar oldukça net bir biçimde ifade edilmiş. Çaresizlik hissi göçmenlerde kendini çok belli ediyordu. Hegemonyanın göçmenlere karşı takındığı tavır bu film sayesinde çok net anlaşılabilir. 

Filmde Tuba Büyüküstün yerine başka biri de o göçmen kadını canlandırabilirdi. Farkını ortaya koymayı başaramamış ne yazık ki. Bana göre sadece ismiyle orada yer alıyordu. Duygu geçişlerini izleyiciye aktarma konusunda yeterli bulmadım kendisini. Gaza ve küçük çocuk arasında yaşanan örtük arkadaşlık ilişkisini daha sahici bulduğumu belirtmek isterim.

Kirli işlerin kurbanı olan Gaza, kendi çizgisini çizmek ve babasının gazabından kurtulmak için canhıraş bir şekilde uğraşırken bir yandan kendinden eksilir. Babasının ve onun kötülüklerine ortak olanlara karşı mücadele edemeyince kendine göre bir strateji geliştirir ve bunu uygulamaya koyulur. Bu strateji onun kişiliğinde geri dönüşü olmayan bir hasara yol açar. Bu öyle bir hasar ki hiçbir şey düzeltmeye yetmez. Daha kötülüğün kötülüğe evrildiği, iyiliğin sadece bir hayal olduğu tokadı oldukça sert eşsiz bir ilk film. Onur Saylak ve Hakan Günday ortaya şahane bir iş çıkarmışlar. Yeni dönem Türk sinemasının sağlam filmlerinden birisi oldu Daha. İlk fırsatta izlemenizi öneririm. Tabii bunca kötülüğü kaldıracak cesareti kendinizde bulabilirseniz.

Şimdiden keyifli seyirler!

Filmin Fragmanı

You Might Also Like

0 yorum

Subscribe