Happy End: Mesafeli ve Sıradan Bir Burjuva Eleştirisi
Pazar, Ekim 22, 2017
Avrupa Sinemasının
önemli yönetmenlerinden biri olan Michael Haneke’nin yeni filmi Happy End, bu
senenin en çok beklenen filmlerden biriydi. Amour filmiyle büyük bir başarı
yakalayıp yabancı dilde en iyi film dalında Oscar kazanan ünlü yönetmen, yoluna
bambaşka bir hikâyeyle devam ediyor. Hem senaryosunu yazıp hem de
yönetmenliğini üstlendiği Happy End filminin oyuncu kadrosunda Isabelle
Huppert, Jean-Louis Trintignant, Mathieu Kassovitz, Fantine Harduin, Laura
Verlinden gibi önemli isimler yer alıyor.
Cannes Film
festivali’nde gösterilen ve Avusturya’nın bu seneki Oscar aday adayı olarak
belirlenen filmimiz sağlam oyuncu kadrosuyla oldukça iddialı bir duruş
sergiliyor. Haneke’nin kamerası bizi bu sefer Fransa’nın kuzeyindeki Calais’de
yaşayan Laurent ailesine götürüyor. Aile içinde yaşanan birtakım sorunlara,
örtük ilişkilere tanık oluyoruz. Laurent ailesi oldukça varlıklı ve dışarıdan
bakıldığında iyi bir imaja sahip bir aile. Ancak Eve’nin aileye dahil olmasıyla
ailenin mutluluk maskesi düşme tehlikesiyle karşılaşıyor.
Başlangıçtaki
görüntünün bir telefon kamerasıyla aktarılması Haneke’nin yenilikçi tarzını
yansıtmakta. Bizler etrafı küçük bir kız çocuğu olan Eve’nin annesini kameraya
alması sayesinde görüyoruz. Eve annesinin günlük hayatta yaptığı hareketleri
adeta bir komut verir edasıyla telefonuna yazar. Kızının her yazdığını eyleme
döken annesi adeta bir robot gibi görünür gözümüze.
Daha sonra kamera bir
inşaat alanına kayar. Burayı uzaktan görmemiz bize şehirdeki inşaatlaşmanın
farklı bir yönünü gösterir. Burada yaşanan talihiz bir olay ardından gelecek
birtakım olayların habercisidir.
Anne karakteriyle
karşımıza çıkan Isabelle Huppert yine ebeveynlerinin sorunlarına çözüm arayan
bir yandan da kendi hayatını yaşamaya çalışan fedakâr bir kadındır. Kendi
hayatını ikinci plana koyup ailesinin sorunlarını çözmeye uğraşan esas
karakterimiz Anne’dir. Babası George (Jean-Louis Trintignant) yaşlanmanın
verdiği sebeplerden ötürü alzheimer tehlikesi yaşamaktadır. Anne için bu
durumla mücadele etmek sanıldığı kadar kolay olmaz. Thomas Laurent’in öz kızı
olan Eve’nin ailenin yeni ferdi olmasıyla birlikte Thomas’ın bilinmeyen yönleri
ortaya çıkar.
Birden fazla hikâyenin
yer alması seyircinin filme doğru bir şekilde odaklanmasını engellemekte.
George’un yaşlanmayla birlikte gelen yalnızlığı, Eve’nin yeni hayatına
alışması, Anne’nin erkek arkadaşıyla ve oğluyla yaşadığı sorunlar, Thomas’ın
sır gibi sakladığı özel hayatı vs. filmin bir bütün olarak görülmemesine neden
olmuş.
Filmin hikâyesi sağlam
bir temele oturtulmamış
Haneke’nin bu filmde
mülteci sorununa değineceği söylenilse de aslında böyle bir şeyden hiç
bahsetmiyor. Filmin yan konularından birisi sadece mülteci konusu ki o da beş
dakika sürüyor. Haneke burjuva sınıfını mülteciler üzerinden eleştirmek istiyor
ancak bu konunda pek başarılı olduğu söylenemez.
Happy End filminde
Haneke’nin o ürpertici ve rahatsız edici yönüyle karşılaşmıyoruz. Filmin
beklentileri karşılamamasındaki sebeplerden birisi de bu. Haneke’nin
filmlerinde genel olarak rahatsız edici bir atmosfer vardır. İzleyicisinin
yüzüne gerçekleri vurmaz ama dikenli sopasıyla onları dürtmeyi tercih eder. Bu
durum izleyicilerin filmi sorgulamasına yol açar çoğu zaman. Zaten Haneke
cevaptan çok sorularla ilgilenen bir yönetmendir. Onun için çözüm her zaman sorunları
sorgulamaktan geçer. Bu yüzden kafasını kurcalayan sorunları eleştiri oklarıyla
filmlerine yerleştirir.
Happy End filminin
beklentileri karşılamamasındaki asıl sebep ise hikâyenin sağlam bir temele
oturtulmayışından kaynaklanmakta. Bir aile üzerinden birden fazla sorunu
eleştirmeye çalışması filmin ana noktasını gözden kaçırıyor. Burjuva sınıfının
umursamaz yanını iyi bir şekilde yansıtıldığını görüyoruz filmde. Ailenin hem
dışarıya hem de birbirlerine karşı yabancılaşmasına tanık oluyoruz. Haneke’nin
mesafeli kamerası bu filmde de kendini hissettiriyor. Onun bu mesafeli duruşu
izleyicinin filmi benimsemesini zorlaştıran bir unsur olarak ifade edilebilir.
Dağınık hikâyelere
sahip bir film
Filmi izlerken
Haneke’nin kendini tekrar ettiğini görüyoruz. Diğer filmlerinde kullandığı çoğu
fikri burada da kullanmaya çalışmış. Örneğin Thomas’ın sadist içerikli sanal
seks mesajları bizlere Piyanist filmindeki Erika’nın öğrencisine yazdığı
mektubu hatırlatıyor. Ayrıca tekrar aynı oyuncularla birlikte çalışması onun
risk almayan yönünü açığa çıkarıyor.
Teknik açıdan son
derece başarılı olan Haneke, senaryonun vasatlığı yüzünden bu filmde yeterli
başarıyı yakalayamıyor. Eve’nin büyüme hikâyesine biraz daha fazla
yoğunlaşsaydı belki de film daha iyi bir yolda ilerleyebilirdi. Ancak parça
parça hikâyelerin anlatılması filmin yüzeysel kalmasına neden olmuş.
Happy End filminin
kendine has bir ruhu yok. Bu durum filmin kalıcı olmasını engelleyen bir
durumdur. Haneke filmlerinin çoğunda bir atmosfer ve karakteristik bir yapı
vardır. Isabelle Huppert ve Jean-Louis Trintignant olmasa bu filmin
karakteristik yönü eksik kalırdı eminim. Zaten filmin sorumluluğunu üstlenen
esas karakterler onlar. Jean – Louis’in Amour filmine gönderme yapması filmin
iyi bir detay yakaladığını da gösteriyor bizlere.
Kişisel sorunların daha
çok ön planda olduğu filmde toplumsal sorunlar geri planda kalıyor genel
olarak. Eve’nin kendine ait oldukça güçlü bir büyüme hikâyesi vardı. Onun bu
sancılı büyüme hikâyesine yoğunlaşsaydı belki ortaya daha iyi bir film
koyabilirdi Haneke ama bunu yapmadı. Kamerasına geniş bir alanı sığdırmaya
çalışırken hikâyesini anlatmak istediği bireyi unuttu. Zaten Haneke bu burjuva
ailesinin içsel çöküşünü bizlere sunuyor. Yaşlanmanın verdiği mutsuzluk
yüzünden ölmek isteyen yaşlı bir adam, annesinin yokluğunda kendi içinde
kaybolmuş küçük bir kız, ilişkilerini sanal ortama taşıyıp küçük kızını ihmal
eden bir baba, tüm sorunlara göğüs gerip bir yandan babasıyla ilgilenen bir
anne… Laurent ailesi kocaman bir sorunlar silsesinden ibaret anlayacağınız.
Filmin Fragmanı
0 yorum