I, Tonya: Güçlü, azimli ve hüzünlü bir hikâye
Cuma, Mayıs 18, 2018
1990’larda Artistik buz
patencisi Tonya Harding’in gerçek hikâyesinden yola çıkılarak ele alınan I,
Tonya filmi güçlü hikâyesiyle başarılı bir şekilde beyaz perdeye aktarılmış.
Yönetmenliğini Craig Gillespie’in yaptığı filmin başrollerinde Margot Robbie,
Allison Janney ve Sebastian Stan yer alıyor. Filmin senaryosunu kaleme alan
isim ise Steven Rogers.
Filmimiz belgesel
formatında açılışını yaparken izleyicisini de çabucak etkisi altına almayı
başarıyor. Özellikle Tonya’nın annesi olarak karşımıza çıkan Lavona( Allison
Janney), soğukkanlı ve sert tavırlarıyla filmdeki varlığını hissettirmeyi
başarıyor. Nitekim Allison Janney, filmdeki bu başarısından ötürü Oscar’da en
iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü almaya hak kazanıyor.
Tonya (Margot Robbie),
çocukluğundan bu yana psikolojik olarak oldukça ağır dönemler geçirmiştir.
Özellikle annesiyle yaşadığı sorunlu ilişki onun buz patenine olan ilgisini
daha da arttırmıştır. Tonya çocukluğundan itibaren şiddet ortamında büyümüştür.
Annesi bu konuda ona oldukça zorluklar yaşatmıştır.
Küçük yaşta kızına
sevgi aşılamak yerine onu rekabetçi bir sporcuya dönüştürmeye yemin etmiş bir
anne var karşımızda. Dolayısıyla kendisi kızına her türlü gaddarlığı yapma
konusunda her türlü girişimde bulunuyor. Tonya ise annesinin kendisine
uyguladığı bu ağır psikolojik şiddetten babasının sevgisiyle kurtulmaya
çalışır. Annesinin aksine babası, Tonya’ya karşı oldukça anlayışlı ve sevgi
doludur.
Buz pateni Tonya için
bir kaçış alanı olmuştur artık. Çünkü annesinin tüm eleştirileri bu buz
pistinde etkisini kaybeder. Küçük Tonya, kendi yeteneği sayesinde kısa bir
sürede keşfedilir. Bu keşfedilme sürecinde annesi oldukça mücadele etmiştir.
Kızına sevgisini belli etmese de onun başarılı olması için elinden gelen her
türlü çabayı gösterir. Yine de onun bu fedakârlığı, gaddarlığının gölgesi
altında kalır.
Tonya’nın annesinden
beklediği şey aslında anlayış ve sevgiydi. Ancak annesi, ona bunu veremeyecek
kadar bencildi. Bütün bu anlayışsız ve sevgisizlikle yüklü aile ortamı Tonya
için fazlaydı. O, annesinin sevgisini arıyordu. Buz pistinde onu gururlandırmak
ve kendini ona ispat etmek için kayıyordu ama bu yeterli gelmiyordu.
Bir süre sonra annesi
ile aynı evde yaşayamayacağını anlayan Tonya, buz pistinde kendisini izleyen ve
daha sonra âşık olan Jeff (Sebastian Stan) ile sevgili olurlar. Bu ilişki Tonya’nın
hayatını hiç beklemediği şekilde değiştirecektir. Aralarındaki sevgi dolu
ilişki bir süre sonra yerini şiddete bırakıyor ne yazık ki. Evet, Tonya
sevgilisinden şiddet görmeye başlıyor. Bu şiddetin dozu zaman geçtikçe artıyor.
Tonya tam mutlu oldum derken sevdiği adamdan da beklediği sevgiyi bulamıyor.
Tonya’nın hikâyesine
baktığımızda buz pateninden vazgeçmeyen bir kadını görüyoruz. Buz pistinde her
türlü haksızlıkla mücadele eden ancak sürekli başarılı olmayı arzulayan, şiddet
mağduru bir kadın var karşımızda. Dolayısıyla bu noktada Tonya’yı benimsemeye
başlıyor izleyici. Çünkü karakterin dayanıklı kişiliği, karşılaştığı her türlü zorluğa göğüs germe
potansiyeli onu, izleyicinin gözünde üst seviyeye taşıyor.
Tonya başarılı olmak
için her türlü yarışmaya katılıp, başarısını ispatlamaya çalışıyor. Annesi ise
bu yolda ona psikolojik şiddet yoluyla destek oluyor. Tonya hem başarıyı hem de
başarısızlığı tadıyor film boyunca. Filmi izlediğimizde bir sporcunun yarışma
öncesi ve sonrasındaki ruh halini de anlamış oluyoruz. Bu durum izleyicinin
empati yönünü geliştiriyor doğal olarak.
Tarihe ‘üçlü axel’ı
başaran ilk ABD’li kadın patenci’ olarak adını yazdıran Tonya, bu başarısıyla
büyük bir ün kazanıyor bir süre sonra. Üçlü atlayışı tek seferde başarabilen ilk kadın buz patencisi kısaca. Bu başarısının sırrı yeteneği ve
cesaretinden kaynaklanıyor. Ancak bir süre sonra özel hayatında yaşadığı
olumsuz olaylar onun bu başarısını ciddi bir şekilde etkiliyor.
Tonya’nın küçüklüğünden
bu yana omuzlarına oldukça ağır yükler yüklenmiş. Dolayısıyla hayatının her
alanında kötü anlara tanık olmuş. Yaşadığı onca şeyi geride bırakmak onun için
fazlasıyla zor. Bu nedenle olimpik yarışlarda kendini ispat etmeyi amaçlar. Bu
yarışlarda jüriden hiç beklemediği türden sonuçlarla karşılaşır.
Jeff’in Tonya’ya olan
sevgisi ona hiç ummadığı bir belanın kapısını açar. Jeff, Tonya’nın olimpiyattaki
artistik buz pateni yarışmasını kazanması için oldukça tehlikeli bir plan
hazırlar. Ancak bu plan, Tonya’nın hayatını geri dönüşü olmayan bir şekilde
değiştirir. Tonya’nın hiç istemediği bir olaya dâhil olması ve akabinde bu
olayın kurbanı olması onun hayatını tamamen değiştiriyor.
Filmin genel
atmosferine baktığımızda karakterlerin ve hikâyenin birbiriyle uyumlu bir tavır
sergilediklerini söylemek mümkün. Özellikle oyunculuklar oldukça başarılı.
Margot Robbie, Tonya karakterini çok başarılı bir şekilde canlandırmış. Onun
duygu durumundaki değişikliği oldukça başarılı bir şekilde yansıtmış. Özellikle
olimpiyat yarışması sırasındaki ruh hali izlenmeye değer.
Filmde kullanılan kıyafet
ve çalınan müzikler de aynı şekilde filmle uyumlu bir yapı içerisindeydi.
Senaryo ve karakter gelişimi açısından baktığımızda kendini ispatlayan bir film
olduğunu söyleyebiliriz. Beni en çok Tonya’nın azmi etkiledi. Çünkü ne yaşarsa
yaşasın sevdiği spordan vazgeçmiyor. Onca sorunla boğuşmanın yanı sıra buz
pistinde kendini ispatlamaktan da geri durmuyor. Filmi izlerken onunla gülüp
onunla ağladım diyebilirim.
Filmin sonunda hikâyesi
beyaz perdeye aktarılan gerçek Tonya Harding’in o yıllara ait görüntüleriyle
karşılaşıyoruz. Bu görüntüler filmin altyapısını daha da sağlamlaştırıyor.
Kıyafetlerin birebir kullanılması filmin baştan sonra büyük bir özenle ele
alındığını işaret ediyor. Oscar’da en iyi kadın oyuncu ödülü Margot Robbie’nin
hakkıydı. Muazzam bir performans sergilemiş.
Peki, bu film neden izlenmeli?
Bir kadının acısını
başarıya dönüştürme hikâyesine tanık olmak adına bu filmi izlemenizi
öneriyorum. Özellikle karakterin ufak bir olay yüzünden hayatının nasıl
değiştiğine tanık olmanızı ve Tonya’nın etkileyici hikâyesine ortak olmanızı
istiyorum.
Şimdiden keyifli seyirler.Filmin Fragmanı
0 yorum