Gerçek kötüler amaçsız mücadelesi: Suicide Squad
Cumartesi, Nisan 08, 2017
2016’nın en çok
beklenen filmlerinden biri olan Suicide Squad sonunda vizyona girdi. Yayınlandığı
fragmanlarla hayranlarını büyük bir heyecan atmosferine sokan Suicide Squad,
vizyona girdikten sonra izleyenleri hayal kırıklığına uğrattı.
Her şeyden önce filmin
ismi bile izlemeye teşvik etmiyor. Suicide Squad nasıl olur da Gerçek Kötüler diye
çevrilebilir hayret ediyorum doğrusu. Bu ismi duyduğumuzda belki de filme olan
ilgimiz azabilir. İntihar Mangası diye çevirmek zor olmasa gerek, sonuçta bu
bir çizgi roman ürünü. Acaba çeviriyi Google Translate’den mi yaptılar? Bu
kadar anlamsız olmasının başka bir açıklaması olamaz.
Suicide Squad filminin
eksileri olduğu kadar artıları da var. İlk önce filmin artılarından bahsederek
başlamalı.
DC Comics’in yeniden
başladığı sinema evreninin 3. filmi olan Suicide Squad, büyük bir hevesle
hazırlanmış. Efektleri, müzikleri, süper kötülerin geçmişini gösteren detaylar
titizlikle yapılmış.
Karakterlerin
birbiriyle olan uyumu oldukça göze çarpıyor. Harley Quinn karakteriyle
karşımıza çıkan Margot Robbie oldukça başarılı bir performans sergiliyor. Harley
Quinn’in enerjisi, samimiyeti, tahmin edilemez davranışları onun daha çok
sevilmesini sağlıyor. Deliliğini bir silah olarak kullanması oldukça zekice bir
davranış. Aynı şekilde Quinn’in mizahi yönüyle kendini ifade etmesi bir başka
artı özelliğiydi.
Filmin ilk yarısı
oldukça iyiydi. İlk yarıda çoğunlukla karakterleri, hikâyeleriyle birlikte
tanıtıyor bize yönetmen David Ayer. Bu sayede izleyiciyle kahramanların bağ
kurmalarını sağlıyor. Çok fazla renk cümbüşü olduğu için zaman zaman
yazılanları kaçırabilirsiniz. Deadshot, Harley Quinn, El Diablo’nun
flashbackleri üzerinden filme yön vermeye çalışmış yönetmen. Böyle yaparak ağır
topları öne sürmeyi tercih etmiş. Kaptan Bumerang, Katana, Enchatress, Joker
gibi karakterler geri planda yer almış.
Suicide Squad filminin
en iyi yanı kullandıkları müziklerdi. Her sahnede birbirinden farklı şarkılar
yer alıyor. Özellikle Queens’in şarkısına yer vermeleri çok yerinde bir
hareketti. Filmin en çok sevilecek yanı bu gibi. Soundtrack albümü çıkarsa
mutlaka dinlemek gerek. Sahnelerle müziklerin birbiriyle olan uyumu oldukça
yerindeydi. Ayrıca kostümler, karakter tanıtımları için hazırlanan film içi
grafikler çok özgün ve başarılıydı.
Filmin eksi yönlerine
bakacağımızda ise bu noktaları saymakla bitmez. Bir kere çok fazla kesilen
sahne var ve bu belli oluyor. Filmin gidişatıyla alakasız sahneler vardı. 14
joker sahnesinden 3 sahnenin göstermeleri Jared Leto’ya haksızlıktı. Leto
gerçekten iyi bir oyunculuk sergilemiş ama bilindik joker imajından farklı bir
imaj tercih etmiş. Belki de izleyicinin kafasında Heath Ledger’den başka bir
Joker canlanmıyor. Heath Ledger’dan başka kimseyi Joker karakterinin yerine
koyamıyor. Filmdeki Joker, bekleneni izleyiciye veremiyor bence. Seyirci daha
acımasız, daha kurnaz, daha deli bir Joker bekliyor. Bu Joker sanıldığı kadar
psikopat veya deli değil. Sadece kızgınlığını şiddete dökerek intikam almayı
seven bir tip Joker. Ben ise onun takım içerisinde yer almasını bekliyordum.
Senaryo çok eksik
kalmış. Filmin hikâyesi sadece kahramanları tanıtmaya yönelikti sanki. Çok
ciddi bir şeyler olmasını bekliyorsunuz ama olmuyor. Görselliğe yüklenip
senaryoyu zayıflatmışlar. Aksiyonu bol tutmayı denemişler ama başaramamışlar.
Her şey çok dağınık ele alınmış gibiydi. İzleyici olaylara mı odaklansın, yoksa
karakterlere mi şaşırıyor haliyle.
Filmde ‘kötü’ karakter
yok
İşin ilginç kısmı bu
filmde kötü karakter yok. Yani gerçek kötüler diye geçiyor film ama gerçek kötü
karakterlerle uzaktan yakından alakası yok bu kahramanların. Kötüleri iyi
göstermeye çalışmış yönetmen. Bu da filmin inandırıcılığını zedelemiş. Joker kötü
bir karakter mesela onu anlıyorum. Filmde de birçok kötülükte parmağı var ama
bu intihar timinde yer alan karakterlerin kötü yanları hiç yansıtılmamış.
Silahlara takıntılı bir suikastçı, bir hırsız, akli dengesi yerinde olmayan bir
kadın, yer altında yaşayan bir timsah adam ve ellerinden ateş çıkan bir adam…
Bunların hiçbirine kötülük denen şey yok. Aksine hepsi görevlerini yapmaya can
atıyorlar. Düşmanla savaşmaları için seçilmelerine gerek yoktu bence. Aynı şeyi
iyi kahramanlar da yapmıyor mu zaten? Demek istediğim şu; karakterlerin kötü
diye tabir ettikleri imajı yeterli değil.
Birçok karakterin
hikâyesi yarım kalmış. Örneğin Slipknot adındaki karaktere dair, onun
geçmişiyle alakalı tek bir şey göremedik. Yalnızca isminden ve özelliğinden
bahsedildi. Sadece posterde gözükmesi için filmde yer almış sanki. Killer Croc
aynı şekilde sadece filmde var. Geçmişiyle alakalı hiçbir şey gösterilmemiş.
Büyücü olarak filmde
anılan Enchatress’in hikayesi daha iyi olabilirdi. Filmde onun için kullanılan
altyazı gereğinden fazla büyüktü. Cara Delevingne, Büyücü rolüyle umut vaat
etse de yapmacık tavırları kendini belli ediyordu. June karakteriyle fazla bir
başarı elde edemedi. Çift karakter fikri iyi bir fikirdi ve daha iyi
geliştirilebilirdi diye düşünüyorum.
Film ikinci yarısında
kendini toparlayamadı bana göre. İlk yarıdan sonra daha iyi şeyler bekliyor
seyirci ama umduğunu bulamıyor. Çünkü ortada çok önemli bir olay yok. Kafaları
yarılan birkaç zombileştirilmiş insan, asansörse zombi pataklayan Harley Quinn
ve poposu var. Bu durumda bile kadın bedenini metalaştırmakta geri kalmıyor
yönetmen.
Kahramanların
hikayeleri ortaya karışık menü gibi geldi. Biraz ondan, biraz bundan derken
ortaya karışık ‘’gerçek kötüler’’ menüsü çıkmış. Her şeyden biraz biraz öne
çıkarmakla doğru karar verilmediğini düşünüyorum.Amanda Waller’ın donuk ve
soğuk kanlı oyunculuğu filme artı bir değer sunmuyor. Bu kadın takımdakilerden
daha kötü inanın bana. Yani diğerleri bu kadının yanında melek kalıyor gerisini
siz düşünün.
Suicide Squad’ın bir
amacı yok. Sadece olay yerine giden bir grup insanın olayı bertaraf etmeye
çalışması var. Genel olarak bir grup suçlunun şantaj zoruyla iyilik adına
çalışması anlatıyor film. Hiçbirinin belli bir felsefesi yok. Onlara verilen
görev neyse onu yapıyorlar birer kukla gibi. Kötü karakterlerin de bir hayat
felsefesi olduğunu düşünürüm hep. Çünkü felsefe olmadan yaşamlarına yön
veremezler. Şantaj olmasaydı ve özgür olsalardı acaba kötülük yapacaklar mıydı?
Sanmıyorum. Bu gruptakiler sözde kötü. Özgür olsalardı şayet takımdakiler tek
tek dağılsa biri kızına gider, öteki sevgilisine, diğeri yer altına giderdi.
Kötülük bunun neresinde?
1967’de çekilmiş Dirty
Dozen filmiyle çok benzerlik gösteriyor film. O filmde, II. Dünya Savaşı
sırasında müebbet hapis ve ölüm cezaları almış bir düzine mahkûmun özgürlükleri
karşılığında eğitilerek tehlikeli bir imha görevine gönderilişi anlatılıyor.
Suicide Squad filminin giriş kısmı bu filmden bariz esinlenilmiş. Orijinal bir
fikirden yola çıkarak oluşturulmamış yani bu meşhur Suicide Squad. Üstelik
olayların gidişatı çok kolay tahmin ediliyor. Karakterlerin ne yapacağını hemen
tahmin edebiliyorsunuz izlerken. Bu kolay tahmin edilme durumu filmin
izlenebilirliği açısından olumsuz bir sonuç doğuruyor.
Harley Quinn olmasaydı
bu kadar çok izlenme isteği uyandırır mıydı film acaba izleyicide? Gemiyi Will
Smith, Margot Robbie ve Jared Leto sırtlamış. Bunlar olmasa film hakikaten bir
hiç. Batman’in birkaç güzel sahnesi de filmi kurtaran bir başka güzel unsur.
DC Comics, Batman ve
Superman: Adaletin Şafağı filminin rezaletinden sonra bu filmle kendilerini
yukarıya taşımayı başarmış gibi görünüyor. Büyük beklentiler olmadan sadece
görselliğe önem vererek izlerseniz filmden tat alınabileceğini düşünüyorum.
Film bittikten sonra
salondan ayrılmayın ekstra bir sahne var.
Şimdiden keyifli
seyirler.
Filmin Fragmanı
0 yorum