­

Üç kadının trajikomik hikayesi: Kozalar

Cumartesi, Mayıs 13, 2017


   Geçtiğimiz ay Zorlu Psm’de uzun zamandır bilet almak için uğraştığım ancak bir türlü bilet bulamadığım Kozalar adlı tiyatro oyununu sonunda seyretme şansı buldum. Adalet Ağaoğlu’nun 1971’de kaleme aldığı bu güzide tiyatro oyununun prömiyeri Avignon Off Festivali’nde yapıldı. Yönetmenliğini ise Ayşenil Şamcıoğlu yaptı. Oyunun başrollerinde ise Demet Evgar, Binnur Kaya ve Esra Dermancıoğlu gibi başarılı oyuncular yer alıyor. Bu kutsal üçlü, oyunculuklarıyla adeta tiyatro sanatının ne kadar eşsiz ve bir o kadar güzel olduğunu hatırlatıyor.

Tiyatro sahnesinin renkli atmosferi bile oyuna karşı pozitif bir izlenim bırakıyor. Kozalar oyunu ne anlatıyor peki? Soğuk savaş döneminde kendini dış dünyadan soyutlamış üç kadının bir evde kendi aralarındaki çekişmeleri anlatıyor. Oyunun alt metninde sosyolojik ve psikolojik unsurlar yer almaktadır.

Üç farklı karakterin kendi içlerinde yaşadıkları sevinçleri, telaşları, kızgınlıkları ve üzüntüyü görüyoruz oyunu izlerken. Oyundaki karakterlerin isimleri yok. Bu durum oyunu evrensel bir boyuta taşıyor. Adalet Ağaoğlu’nun 1970’li yıllarda gördüğü dünyanın korkutucu tehlikeleri, günümüzde de hissediliyor çoğu zaman. Bu bağlamda oyunun güncel bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Kozalar olarak bahsedilen şey aslında toplumdan soyutlanmanın ve kendini çevreye karşı korumanın bir ifadesidir. Sahnede gördüğümüz üç kadın kendi dertleriyle günü atlamak ve çevrelerinde olup bitenlerden kendilerini uzak tutma derdindedirler. Toplumsal baskıyı ve kadının toplumsal baskıya karşı bakış açısını görüyoruz bu oyunu izlerken. İkinci planda kalmayı kendilerince doğru buluyor kadınlar.

Toplumun içine yerleşen huzursuzluk ve telaş onlara da yansımış. Üçünün de dışarıyla ilgili tereddütlü düşünceleri var. Kendilerini bir evin odasına kapatarak bir nevi tutsak hayatını hatırlatıyorlar bizlere. Adalet Ağaoğlu bu tiyatro eserinde, soğuk savaşın dünya genelinde hâkim olduğu o tereddütlü havasının Türkiye’deki yansımasını gösteriyor.

Oyun genel anlamda ortalamanın çok üstünde bir başarıya sahipti. Bunda oyuncuların etkisi çok büyük elbette. Esra Dermancıoğlu’nun oyunculuğuna hayranlık duymamak elde değildi. Ani çıkışları, kontrollü hareketleriyle adeta oyunculuğunu konuşturuyor. Ciddi bir burjuva kadınını canlandırma konusunda oldukça başarılıydı. Kendisi bu oyun için çok başarılıydı ve oyunculuğunun hakkını sonuna kadar veriyor. Sahnedeki hiçbir hareketi gereksiz değildi. Her söylediği dolu dolu ve yerli yerindeydi oyunda.

Oyunun temelinde yabancılaşma, soğuk savaş dönemin getirdiği endişe ve korkular, bastırılmış arzular, yabancılaşma, sahip olduklarına sığınarak korunabileceğini zannetmek, toplumun dayattığı değer yargıları, erkek egemen dünyada evinde yarattığı küçük mutluluklara sığınarak var olma çabası, cinsel kimliğini dahi sahip olduğu düzen üstünden çözümleme gayreti yer almaktadır.

Binnur Kaya oyunun mizahi yönünü temsil ediyor. Binnur Kaya’ya mizah çok yakışıyor. Karakteriyle çok içsel bir bağ kurmuş. Onun eğlenceli, şüpheci ve hüzünlü yönlerini ortaya çıkarmayı başarmış. Saf bir karakteri bu kadar inandırıcı canlandırmak ancak onun gibi usta bir oyuncuya yakışırdı zaten.

Demet Evgar ise cazibeli ve karşılaştığı her şeyi cinsellikle bağdaştıran eğlenceli bir karakteri canlandırıyor. Oyunu dinamik kalmasını sağlayan kişilerden biriydi. Cüretkâr tavırları izleyende kalıcı izlenimle bırakabiliyor. Onun sözleri aslında toplumdaki bastırılmış arzuları ifade etmekteydi.

Oyunun genel yapısında grotesk bir hava hakimdi. Dolayısıyla bu havaya uygun ışık, kostüm, dekor seçilmiş. Makyaj konusunda kesinlikle başarılı bir iş çıkarmışlar. Karakterlerin kostümleri, makyajları, saçları oyunun havasına ayrı bir hava katmış. Sahnedeki bu avangart atmosfer, seyircilerin farklı ve bir o kadar ilginç bir izlenime kapılmasını sağlamış. Yün örgüler kadınların cinsiyetlerini temsil eden sembolik bir ifade olarak görülebilir.

Oyunun tek eksik yanı süresi ve senaryonun bir süre sonra bekleneni vermemesiydi. Kendi içerisinde çok şey anlatan bir oyunun süresi bu kadar kısa tutulmamalıydı. Tam oyuna alışırken birden oyunun bitmesine haliyle şaşırıyor insan. Oyun biraz daha uzun olsaydı tadından yenmezdi. Senaryosu beklediğim kadar güçlü değildi. Evet, oyun dinamik ve görsel anlamda doyurucu bir yapıya sahip ancak içerik bazında bekleneni veremiyor. Felsefi yönünün olmamasından kaynaklanıyordur belki de bu durum. Son sahnelere doğru senaryodaki boşluklar kendini hissettiriyor. Daha çarpıcı bir sonla bitmesini tercih ederdim. Senaryo kötü değil elbette ancak daha iyi bir senaryoyla oynanabilirdi.

Dışarıdan gelen bir sesle kadınların tepkileri de değişiyor. Bilinmeyene karşı verilen korku hepsinde hissediliyordu. Bu durum o dönemin atmosferinde sıkça rastlanan bir şey. Kapıyı açmayarak var olan durumu görmezden gelmek içgüdüsel olarak kendini korumak olarak görülebilir. Evde yokmuş numarası yapmaları ise bir yabancılaşma ifadesi olarak algılanabilir. Oyunun bize esas olarak sorduğu şey şu: Yaşamdan kaçılarak sürdürülen şeyin yaşamak olduğuna emin miyiz? Bir şeyler kaçmak veya görmezden gelmek yaşamı sürdürmenin alternatif bir yolu mu? Bu sorular üzerinde şekilleniyor oyun.

Son zamanlarda başarılı tiyatro oyunlarından birisiydi bence Kozalar. Hikâyenin kendisi, oyuncular, kostüm, makyaj, dekor, ses, koreografi gayet başarılıydı. Senaryo konusunda sıkıntı yaşasa da oyuncular bu durumu toparlamayı başarıyor profesyonellikleri sayesinde.  Yan yana otururken bir yandan örgü örüp bir yandan gündelik hayattan bahsetmelerine tanık olmak oldukça keyifliydi benim için.

Kozalar adlı tiyatro oyununu fırsat bulduğunuz ilk anda izlemenizi tavsiye ediyorum. Üç kadın gözünden toplumun trajikomik yönünü göreceksiniz oyunu seyrederken. Ben çok zor bilet bulabildim umarım aynı sorunu siz de yaşamazsınız. Bu oyun sayesinde tiyatronun eşsiz yönünü bir kez daha keşfedeceksiniz.


Keyifli seyirler!

You Might Also Like

0 yorum

Subscribe