Park Chan-wook’un son mucizesi: The Handmaiden
Salı, Nisan 04, 2017
On beşinci yaşını
kutlayan Filmekimi bu sene birbirinden güzel filmler sunuyor sinemaseverlere.
Programlarındaki çoğu film o kadar güzel ki her birini izlemek istiyor insan.
Çoğu filmin bileti genel satışa sunulmadan tükendi. Hal böyle olunca ek
seanslar, sinemaseverler için umut ışığı oldu bir nebze.
Filmekimi’nin bu seneki
programında yer alan filmlerden birisi de The Handmaiden filmiydi. Türkçe ismi
Hizmetçi olarak geçen film oldukça cesur bir duruşa sahipti. Oldboy filmiyle
isminden oldukça söz ettiren Güney Kore’nin başarılı yönetmeni Park Chan-wook,
son filmi The Handmaiden ile birlikte iyi bir geri dönüş yaptı. Koreli
yönetmen, kendi sinemasında oldukça aşama kaydetmiş. Bu durum son filmde
oldukça göze çarpıyor.
Park Chan-wook bu sefer
bizi geçmişe götürüyor. 1930’larda Japon işgali altındaki Kore’de iç
gıdıklayıcı bir atmosferle buluşturuyor izleyenleri. Üç bölümden oluşan film
oldukça göz doyurucu bir görselliğe sahipti. Her şeyden filmin katmansal yapısı
büyük bir titizlikle işlenmiş. İlk bölümden son bölüme kadar izleyici,
hikâyeden bir an olsun kopmuyor.
İlk bölümde
karakterlerin psikolojik yönü olaylar aracılığıyla gün yüzüne çıkıyor. Hayatı
boyunca alt sınıfta yaşamını sürdüren yankesici bir kızın zengin bir ailenin
yanında hizmetçi olarak çalışmaya başlamasıyla hayatı tamamen değişiyor.
Sarah Waters’ın
Ustaparmak kitabından yola çıkılarak çekilen bu film kurulu planlar üzerinden
işliyor. The Handmaiden filmini izlerken filmin sanki genişleyerek uzayan ve
uzadıkça daha çok kendini belli eden bir ip yumağına dönüştüğünü fark ediyorsunuz.
Son derece zengin bir
hayata sahip olan genç bir japon kadın, onu kandırıp zenginliğini ele geçirmeye
çalışan koreli bir adam ve adamın tuttuğu koreli bir hizmetçi arasındaki
entrika, gerilim, haz dolu bir ilişkiye tanık oluyoruz filmi izlerken. Filmin
atmosferinde gizli bir gerilim gizliydi sanki. Yönetmenin tarzından dolayı bu
izlenime kapılmış da olabilir. Park Chan-wook izleyiciyi diken üstünde tutmayı
seven bir yönetmen. Bu yüzden onları zaman zaman rahatsız etmeyi tercih ediyor.
Bu durum bir çeşit keskin bir bıçakla izleyicinin yumuşak karnını dürtülmesi
olarak ifade edilebilir.
Oyuncuların profesyonel
performansları filmin her anında hissediliyor. Sanki bir film izler gibi değil
de bir hayata tanık oluyor gibi hissedebilirsiniz izlerken. Ben hizmetçi rolünü
oynayan Kim Tae Ri’nin oyunculuğuna hayran kaldım. Saf ve âşık bir hizmetçiyi
öyle güzel oynamış ki o üzüldüğünde siz de üzülürken buluyorsunuz kendinizi. Bu
durum aslında oyuncuların rolleriyle ne kadar samimi bir bağ kurduğunun en
güzel örneğiydi.
Filmin inandırıcılık
boyutu son derece iyiydi. İlk bölümündeki gizem ve entrika ikinci bölümde
yavaşlıyor. İkinci bölümü o kadar iyi bulmadım açıkçası. Üçüncü bölümde her şey
bir bütün haline geliyor. Senaryonun kusursuzluğu, yönetmenin her sahneye titizlikle
önem vermesi filmi güzel yapan diğer unsurlardı. Olay örgüsündeki tempo hiç
aksamadığı için çok rahat bir şekilde izlenebilir.
Yönetmen, izleyicinin
kafasında kalan soru işaretlerini öyle güzel tamamlıyor ki filmi izledikten
sonra kafanızda en ufak bir soru işareti kalmıyor. Bakış açıları değiştiği anda
olaylar kendiliğinden güzel hal alıyor. Filmin en çok sevdiğim yönü buydu.
Önceden yaşanan bir olayı farklı bir açıdan gösterdiğinde olay daha da
güzelleşiyor. Böylece filmin ne kadar başarılı olduğunu fark ediyorsunuz. Uzun
zamandır böyle bir zekâ ürünü filmi izlememiştim.
Diğer güzel yanıysa
kesinlikle sinematografisiydi. Görsel anlamda o kadar doyurucu bir filmdi ki
tekrar tekrar izleyesi geliyor insanın. Sanat filmi anlamında zirve yapmış bir
film bence The Handmaiden. Görsellik, sekanslar, açı değişimleri, mekânların
farklı yönleriyle ele alınması, hikâyenin derinlemesine işlenmesi filmi
başarılı yapan unsurlar arasında yer alıyor.
Basit bir konu öyle
güzel işliyor ki yönetmen, izleyeni kendisine hayran bıraktırıyor. Filmin
süresi gereğinden fazla uzundu sanki. Yönetmenin sadist yönü bu filmine de
yansımış. Acı vermeyi filmlerinde rahatsızlık verme unsuru olarak kullandığını
düşünüyorum. Bu filminde de acı sıkça işlenen bir olguydu.
The Handmaiden,
izleyiciyi kendisine çeken büyülü bir mıknatıs gibi bir film. İzledikçe
güzelleşen bir yapıya sahipti kendisi. Bu arada bu film, 2016 Cannes Film
Festival’inde Vulcain En iyi Sanat Yönetimi ödülü almış. Bu ödülü kesinlikle
hak ediyor. Çünkü görüntü yönetmeni çok başarılı bir iş çıkarmış.
Aşkı etkileyici bir
şekilde ele almış yönetmen. Özellikle erotik sahneler oldukça uzun ve
çarpıcıydı. İki insanın birbirini karşılıksız olarak sevmesinin ne kadar saf
bir duygu olduğunu anlıyorsunuz izlerken. Filmde aşk, intikam, erotizm,
entrika, gerilim, sevinç gibi birçok unsur var. Yönetmen hepsini birleştirip
ortaya şahane bir film çıkarmış. Sonu az da olsa tahmin edilebiliyor. Bize
geriye sadece izlemek kalıyor.
Eğer Filmekimi’nde
kaçırdığıysanız gördüğünüz ilk fırsatta bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.
Yönetmen, sinemanın önemini bir kez daha vurgulamış bu film sayesinde. Sinemanın ne kadar büyülü bir atmosfer
olduğunu bu film sayesinde bir kez daha anlayacaksınız.
Keyifli seyirler!
2 yorum
Kurgusu çok güzel olan bir filmdi, her ne kadar son bölümü tahmin edilebilir olsa da yine de izlemekten kendinizi alamıyorsunuz. Sapık enişte karakteri de önemli bu filmde birçok şeyin nedeni sonuçta ama hiç bahsetmemen dikkatimi çekti 😄.
YanıtlaSilDikkatimden kaçmış enişte olayı ama dediğin gibi birçok olayın kilit noktasıydı. Baskıcı aile atmosferi bile onun yüzünden oluşmuştu. Benim geçen sene izlediğim en iyi fimlerden biriydi handmaiden :)
Sil